Nedensellik Bağı Ders Notları

Aşağıda yazan hususlar, ister şart teorisini, ister uygun sebep teorisini benimseyin, her ikisi için de geçerlidir. Öncelikle hareket ile netice arasında bir nedensel ilişki kurmak gerekir.
  • Tipik nedensellik (HAKERİ- Normal Nedensellik): Kişinin yaptığı hareket sonucunda olağan, tipik neticenin gerçekleşmesi /Örneğin, bacağına ateş ettiğim kişinin yaralandı..
  • Varsayımsal nedensellik dikkate alınmaz.

Örneğin; a-Mehmet çok hasta, Ahmet, Mehmet’i ilacını vermeyerek öldürdü ve sonra Mehmet’in çok hasta olduğunu, kendisi öldürmese bile zaten öleceğini ileri sürdü /Ahmet, varsayımsal bir nedensellik kurmaya çalışıyor, dikkate alınmaz.
b- Zeynep, Ayşe’ye ateş etti, Ayşe öldü. Ama Zeynep öldürmeseydi de, Ayşe uçağa binecekti, bineceği uçak da düştüğü için zaten ölecekti /varsayımsal nedensellik dikkate alınmaz.
c- Arda, boğulmakta olan Fulya’yı kurtarmak isteyen Fırat’ı engelledi. Arda, ben engellemesem bile Fırat’ın Fulya’yı kurtarması zaten olanaksızdı, her durumda Fulya boğularak ölecekti iddiasını ileri sürdü /Burada Arda’nın ileri sürdüğü varsayım dikkate alınmaz.
  • Öne geçen nedensel seri/Devam eden nedensel seri
Öne geçen nedensel seri (Sollayan nedensellik)– Ali’nin hareketi tek başına neticeyi meydana getirebilecek nitelikte iken, neticeye Feyza’nın hareketi sebep oluyor.(Feyza, Ali’nin hareketinden habersiz hareket ediyor)
_ Ayşe, çölü yürüyerek geçmek istiyor ve yanına çölü geçmesine yetecek miktarda su alıyor. Ayşe’yi öldürmek isteyen Eda, mataralara zehir katıyor. Eda, henüz mataralardan su içmeden (vahalardan su ihtiyacını gidermiş), çölde belirli bir mesafe kat eden Eda’nın suyu, Eda’yı öldürmek isteyen Öznur tarafından çalınıyor ve Eda susuzluk nedeniyle ölüyor.
Örneğin; Ali, Cem’in kahvesine zehir koyuyor, zehir etki etmeden Feyza ateş ederek Cem’i öldürüyor..
Devam eden nedensel seri- Yiğit, Cem’i öldürmek için dövüyor, sonra bir ara paniğe kapılıyor ve yakın arkadaşı Özgür’ü çağırıyor. Olay yerine gelen Özgür, Cem’in can çekiştiğini, ölmek üzere olduğunu görünce başına ateş ederek Cem’i öldürüyor. (Burada Yiğit ve Özgür’ün suça iştirak iradeleri mevcut, dikkat ediniz!)
  • Alternatif/Kümülatif Nedensellik
Alternatif Nedensellik (HAKERİ- Çifte Nedensellik)- İki farklı hareket varsa ve hareketlerin her biri, diğerinden bağımsız olarak, tek başına neticeyi meydana getirebilecek nitelikte ise, alternatif nedensellik mevcuttur.
Örneğin; Onur ve Pınar birbirlerinden habersiz Asuman’ın arabasına, kontak anahtarı çevrilince patlayacak bombalar yerleştirirler. Bombaların her biri, tek başına Asuman’ı öldürebilecek güçtedir. Asuman kontağı çevirip, bu bombaların patlaması sonucu ölürse, olayda alternatif nedensellik mevcuttur.
Kümülatif Nedensellik (HAKERİ – Toplam Nedensellik) – İki farklı bağımsız hareket mevcutsa ve hareketlerden her biri tek başına neticeye sebep olmaya olmaya yeterli değilse ve netice bu hareketlerin birleşmesi sonucu meydana geliyorsa, burada kümülatif nedensellik söz konusudur.
Örneğin; Asuman’ı öldürmek isteyen Onur ve Aras, birbirlerinden habersiz (iştirak iradeleri yok) Asuman’ın çayına, Asuman’ı öldürmek için zehir koymuşlardır. Aslında ne Aras’ın, ne de Onur’un çaya koyduğu zehir Asuman’ı öldürmek için yeterli miktarda değildir, ancak her iki zehir miktarı birleşince Asuman zehirlenerek ölmüştür.
  • Ortak kararlarda nedensellik
X marka arabanın frenlerinde sorun var, şirketin yönetim kurulu toplanıp, X marka arabaları geri çağırıp çağırmama konusunda karar alıyorlar. Kararda 2 Yönetim Kurulu üyesi “çağıralım”, 5 tanesi ise “gerek yok çağırmayalım” şeklinde oy kullanıyor ve X marka arabalar hatalı fren sistemleri nedeniyle alınan karar gereğince geri çağrılmıyor. Hatalı fren sistemi sonucu kaza yapan Şinasi hayatını kaybediyor. Yapılan toplantıda “gerek yok, çağırmayalım” diyen Yönetim Kurulu üyeleri hakkında soruşturma başlatılıyor. Bu üyelerden Erdem, “ben çağıralım deseydim bile, diğer 4 üye zaten çağırmayalım dediği için hiçbir şey fark etmeyecekti, o nedenle benim oyumun önemi yok, sorumlu tutulmamam gerek” iddiasında bulunuyor.
Bu iddia kabul edilemez. 5 üyenin ortak vermiş olduğu “geri çağırmaya gerek yok” kararı mevcuttur ve ortak aldıkları bu karar nedeniyle, meydana gelen netice ile “çağırmayalım” diyen her bir yönetim kurulu üyesinin davranışı arasında nedensellik bağı mevcuttur.
Yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde öncelikle yapılan hareket/hareketler ile meydana gelen sonuç arasında bir nedensel bağın varlığını tespit etmemiz gerek. Bundan sonra ise, bu hareketleri gerçekleştiren kişilerden hangilerini neticeden sorumlu tutacağımızı, şart teorisini veya uygun sebep teorisini uygulayarak tespit etmeliyiz. Kısacası, nedensellik ilişkisinin kurulması başka bir şey, sorumluluğun kime ait olduğunun tespiti başka bir husustur. Aşağıdaki teorilerden birini sorumluluğun kime ait olduğunu tespit ederken kullanabilirsiniz.
Uygun Sebep Teorisi
Sorumluluğun kime ait olduğu tespit edilirken, yapılan hareketlerden hangilerinin neticeyi meydana getirmeye “uygun” olduğu tespit edilmektedir. (Neticeyi meydana getirmeye uygun (elverişli) şartlar, birer sebeptir). Bu uygunluk nasıl tespit edilecektir?
  1. Bu uygunluğun tespit edilebilmesi için ileri sürülen görüşlerden ilki objektif uygunluk görüşüdür. Yapılan hareketin ortaya çıkan neticeyi meydana getirebileceğinin, olağan hayat koşullarında ortalama bir vatandaş tarafından öngörülüp öngörülemeyeceği değerlendirilecektir. Yani değerlendirme objektif olarak yapılacaktır. Herhangi bir kişi yapılan o hareket sonucunda o neticenin oluşabileceğini öngörebilir miydi?
  2. Diğer teori ise, subjektif uygunluktur. Bu görüş, hareket sonucu meydana gelen neticenin fail tarafından öngörülüp öngörülmeyeceğini incelemektir. Bu görüşe göre fail, herhangi bir vatandaşın sahip olmadığı bilgilere sahip olabilir ve yine herhangi bir kişinin öngöremeyeceği sonuçların, yaptığı hareket sonucu oluşabileceğini öngörebilir. Burada şartın, netice açısından uygun bir sebep teşkil edip etmediği faile bakılarak yani subjektif olarak tespit edilmektir.
  3. Üçüncü ve Türk Hukuku tarafından da benimsenen teori, karma uygunluk teorisidir. Bu teori uyarınca, objektif ve subjektif uygunluk teorileri birlikte uygulanacak ve hareketin neticeyi meydana getirmeye uygun bir sebep olup olmadığı tespit edilecektir.  Önce herhangi bir vatandaşın olağan hayat koşullarında yapılan hareket sonucu neticeyi öngörüp öngöremeyeceği değerlendirilecek, sonra da failin meydana gelen neticeyi öngörüp öngörmediği incelenecektir.
Yeni illi (nedensel) serinin başlaması: Uygun sebep teorisi uyarınca yeni bir illi(nedensel) serinin başlaması, yapılan ilk (önceki) hareketi, neticenin oluşması bakımından uygun bir sebep olmaktan çıkaracaktır.
Örneğin; Ahmet, karısı Ayşe’yi sık sık sudan bahanelerle dövmekte ve devamlı evde huzursuzluk yaratmaktadır. Çektiklerine dayanamayan ve kocasının dayaklarından bıkan Ayşe, intihar ederek ölür. Ayşe’nin ölümünden Ahmet sorumlu mudur? Bir diğer deyişle Ahmet’in hareketleri, Ayşe’nin ölümü neticesini meydana getirmeye uygun bir sebep midir? Cevap: Hayır. Çünkü Ayşe kendi iradesi ile yeni bir illi (nedensel) seri başlatmıştır ve bu nedenle Ahmet’in hareketleri, ölümü meydana getiren sebep değildir.
Şart Teorisi
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, nedensellik ilişkisinin kurulması başka bir şey, sorumluluğun kime ait olduğunun tespiti başka bir husustur. Fail olarak kim sorumludur ve fail neticeden ne şekilde, ne dereceye kadar sorumlu tutulabilir?
Bu çerçevede şart teorisinin altında yer alan “objektif isnadiyet” adı verilen öğreti (şart teorisinde bugün doktrinde varılan son nokta, objektif isnadiyet teorisidir), nedensellik bağı saptandıktan sonra, neticenin faile yüklenip yüklenemeyeceğini değerlendirmektedir.
Objektif isnadiyet teorisi uyarınca, sorumluluğu tespit ederken iki husus incelenmelidir.
  • Failin hukuk düzenin tarafından izin verilmeyen bir tehlike yaratması aranacaktır.
Bazı hareketler, tehlikeli olarak nitelendirilse bile hukuk düzeni tarafından izin verilen hareketlerdir. Örneğin internet vasıtası ile pek çok suç işlenmektedir. Ancak internetin bir risk olduğu ileri sürülerek internetin yasaklanması söz konusu değildir. Burada izin verilen bir risk söz konusudur. Aynı şekilde, trafik kazaları olduğu iddiası ile, araba kullanmak da yasaklanamaz. Kişiler trafik kurallarına uydukları sürece, izin verilen risk çerçevesinde hareket etmektedirler.
Bu bağlamda ileri sürülen bir başka görüş (bkz. Özbek, s.233), riskin azaltıldığı hallerde, neticenin faile isnad edilemeyeceğine ilişkindir. Buna bir örnek vermek gerekirse; Ahmet, Osman’ın kafasına sopayla vurmak üzereyken, bunu engellemek isteyen Cem’in Osman’ı itmesi sonucu, sopa Osman’ın başı yerine koluna gelirse, meydana gelen neticeden Cem’i sorumlu tutamayız.
  1. Hukuk düzenince izin verilmeyen bu tehlikenin, tipik neticede somutlaşması, yani yapılan hareket sonucu “tipik” olarak nitelendirilebilecek bir neticenin gerçekleşmesi gerekir. Bu husus Özbek tarafından “hakim olabilirlik (hükmedebilirlik)” olarak ifade edilmiş ve “neticenin sevk ve idare edilebilirliği ve öngörülebilirliği” olarak tanımlanmıştır. Herkes eyleminden, ancak kendi yaptığı hareket kadar sorumludur. Yani beklenilemeyecek, “tipik” olmayan neticelerden faili sorumlu tutamayız.  
  1. Fail, hukuk düzeninin izin vermediği bir tehlikeyi oluştursa bile, hiçbir şekilde öngörülemeyecek, olağan dışı, “atipik bir netice ortaya çıkmışsa”, bu netice, kimsenin aklına gelmeyecek, hayat tecrübelerinin dışında kalan bir sonuç olduğundan, netice faile yüklenemez. Örneğin; Ahmet, Serra’yı yaralamış ve Serra hastaneye kaldırılmıştır. Serra’nın hastaneye kaldırıldığı gün meydana gelen deprem sonucu hastane binası yıkılmış ve Serra, göçük altında kalarak ölmüştür. Bu örnekte, depremin olacağı ve hastanenin yıkılacağı, hiçbir şekilde kimse tarafından öngörülemeyecek bir neticedir bu nedenle Ahmet’i Serra’nın ölümünden değil, Serra’nın yaralanmasından sorumlu tutarız.
ANCAK; failin özel bilgisi burada dikkate alınmalıdır. Örneğin Ali Seda’yı yaralasa, Seda kasabadaki tek hastaneye kaldırılsa ve hastaneye kaldırıldığı gece hastaneye yapılan bir terörist saldırıda, hastanenin bombalanması sonucu ölse, bu halde hastanenin bombalanacağının Ali tarafından bilinip bilinmediği önem kazanacaktır. Eğer Ali, bu bilgiye sahipse, meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulacaktır.
  1. Üçüncü kişi, yaptığı hareket ile riski kendi üzerine almışsa, fail neticeden sorumlu tutulamaz. Örneğin; Ahmet, kavga esnasında Fırat’ın bacağına kalasla vurarak bacağını kırarsa ve Fırat için çağrılan ambulans şoförü çok tehlikeli şekilde ambulansı kullandığı için kaza yapar ve ambulansın içindeki Fırat, bu kaza sonucu ölürse, ambulans şoförü artık riski üzerine almıştır ve ölümden sorumludur. Ahmet ise, Fırat’ı kasten yaralama suçundan sorumludur.
Örneğin; Ahmet’in yaralanması sonucu Fırat hastaneye kaldırılsa ve ameliyat öncesi narkoz veren anestezi uzmanı doktorun, narkozu fazla vermesi sonucu ölse, burada Fırat’ı yaralayan Ali, ölüm neticesinden sorumlu değildir. Hekim hatalı davranışı ile riski üzerine almıştır ve ölüm neticesinden sorumludur. Ali ise sadece Fırat’ı yaralamaktan sorumludur.
Ancak unutulmamalıdır ki, burada üçüncü kişinin müdahalesinin (hareketinin), neticenin meydana gelmesi bakımından ne derece etkili olduğu da dikkate alınmalıdır. Örneğin; hekimin davranışının ölüm sonucunun meydana gelmesinde etkisi zayıf ise, artık hekimin riski üstlenmesinden bahsedemeyiz ve hekimi değil, Ali’yi ölüm neticesinden sorumlu tutarız. Örneğin, Ali, Fırat’ı karaciğerinden yaralamış (öldürücü bölgeden yaralama mevcut) ve çok kan kaybediyor, kalbi durdu, hekim kalp masajını yanlış yaptı ve kalbi tekrar çalıştıramadı. Bu halde Ali, neticeden yani Fırat’ın ölümünden sorumludur. Çünkü hekimin davranışının, yani yanlış bir şekilde kalp masajı yapmasının ölüm neticesinin meydana gelmesindeki etkisi zayıftır.
  1. Mağdur, yaptığı hareket ile riski kendi üzerine almışsa, fail neticeden sorumlu tutulamaz.
Örneğin; Ahmet, ünlü bir Japon lokantasına giderek, balon balığı yemek istediğini söyler. Bu balık ancak çok deneyimli aşçılar tarafından hazırlanmakta ve en küçük dikkatsizlikte kişiyi felç eden ve hatta ölümüne neden olabilecek bir zehir yaymaktadır. Restoran müdürü Akira gelerek, asıl aşçının izinli olduğunu, onun yerine yamağı Yukio’nun görev yaptığını, Yukio’nun bu balığın nasıl hazırlanacağını teorik olarak bilmesine karşın, henüz bunu hiç tek başına denemediğini söyleyerek balığı veremeyeceğini bildirir. Ahmet ise, bu kadar yolu balon balığı yemek için geldiğini, Yukio’ya güvendiğini ve bir şey olacaksa bunu kabullendiğini söyler. Balık getirilir, Ahmet ilk lokmayı yer yemez yere yığılıp ölür. Burada Ahmet, riski kendi üzerine almıştır ve Yukio, ölüm neticesinden sorumlu değildir. (Burada mağdur rıza gösteriyor ve bu rıza sonucu 3. kişinin hareketi, mağduru tehlikeye sokuyor)
Ancak unutulmamalıdır ki, burada mağdurun hareketinin, neticenin meydana gelmesi bakımından ne derece etkili olduğu da dikkate alınmalıdır. Örneğin, Ahmet, Veli’nin kendisine ettiği ateş sonucu bacağından yaralanır ve devamlı bandajlarını açtığı için kanaması durmaz ve ölür. Bu olayda, Ahmet’in yani mağdurun bandajları sökmesinin ölüm neticesine etkisi değerlendirilmelidir. Eğer Ahmet’in davranışı, ölüm neticesinin meydana gelmesinde etkili değilse, Veli’yi ölüm neticesinden sorumlu tutarız.
Ancak ölüm neticesinin meydana gelmesinde Ahmet’in davranışları etkili ise, örneğin ölüm kan kaybından meydana gelmişse ve kanamanın durmamasının esas sebebi bandajların Ahmet tarafından durmadan sökülüp atılması ise, bu halde mağdur yani Ahmet, riski üzerine almıştır ve ölüm neticesi artık Veli’ye yüklenemez. (Burada bizzat mağdur, kendi hareketleri sonucu, kendisini tehlikeye sokuyor)
  1. Hukuk düzeni tarafından izin verilmeyen bir tehlike yaratılmış olsa bile, meydana gelen netice, kanuni tarif ile yasaklanan riski değil başka bir riski oluşturursa, yani meydana gelen netice, ihlal edilen normun koruma alanı dışında ise, tehlikeyi yaratan kişiyi, neticeden sorumlu tutamayız.
Örneğin; Eda farlarını yakmayarak yolda araba kullanmaktadır. O sırada yoldan geçmekte olan bisikletçi Beliz de aynı şekilde farlarını yakmamıştır. Beliz, yoldan geçen Demir’e çarparak yaralanmasına sebep olur. Beliz’in iddiasına göre, Eda’nın farlarını yakması halinde, Demir’i görecek ve ona çarpmayacaktır, dolayısı ile Eda’nın da Demir’in yaralanmasından sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu iddia kabul edilemez. Çünkü Eda’nın farlarını yakmasının aranması, trafik güvenliğinin Eda tarafından tehlikeye düşürülmesinin engellenmesi amaçlıdır. Yani Eda farlarını yakmadığı için Demir’e çarpsaydı ve Demir’i yaralasaydı, bu durumda normun koruma alanı kapsamında olduğu için, Eda’yı Demir’i yaralamaktan sorumlu tutardık. Ancak Eda’nın farları yakmamasının, başkalarının hatalı davranışına (hukuk düzeni tarafından izin verilmeyen tehlikeli davranışına) kaynak oluşturabileceğini kabul edemeyiz. Çünkü bu husus, normun koruma alanı dışındadır. Bu nedenle Beliz’in hatalı davranışının ve bundan meydana gelen yaralanma neticesinin kaynağı, Eda’nın trafik kurallarına uymaması yani farlarını yakmaması değildir. Beliz’in çarpması sonucu Demir’in yaralanması, Eda’nın ihlal ettiği normun koruma alanı dışındadır ve Eda, yaralanma neticesinden sorumlu tutulamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PSY 110 Ders Notları

LAW 382 Pratik Çalışma IX